-
Bir İpin Hesabı
Kasabanın birinde zengin bir tüccar yaşarmış. Öleceği vakit vasiyetinde: “Ben mezara konulduğum gün kim gelir benimle bir gece mezarda kalırsa ona servetimin yarısını bırakacağım” demiş. Çoluğu çocuğu, akrabaları servetin yarısı bırakılmasına rağmen bunu yerine getiremeyeceklerini düşünüyorlarmış. Kısa bir müddet sonra adam ölmüş. Adamın vasiyeti kasabada zaten meşhurmuş. Bunu duyanlardan biri de kasabanın en ücrâ köşesinde yaşayan hamalmış. Adamın öldüğü haberini duyunca yakınlarına kendisinin bir gece mezarda kalabileceğini söylemiş. Bunun üzerine cenaze merasiminden sonra hamalı da adamla birlikte kabre koymuşlar. Hamal: “Zaten bir tane ipim bir tane de küfem var. Kaybedecek bir şeyim yok. İyi ettim de bu adamla buraya girdim. Çıktığımda kasabanın hatırı sayılır insanlarından biri olacağım” diye düşünüyorken bir…
-
Aydınlık
Bilgenin biri öğrencilerine sorar; “Geceyle gündüzü nasıl ayırırsınız “? Öğrencilerden biri; “Uzaktan koyunla keçiyi ayıramıyorsam akşam olmuş demektir” der. Bir başkası; “İncir ağacını, zeytin ağacından ayırdığım zaman sabah başlamıştır.”… Bunun gibi pek çok yanıt gelir. Daha sonra öğrenciler bilgeye kendisinin ne düşündüğünü sorarlar. O da şöyle der; “Yürürken yoluma çıkan erkeği; Yoksul mu, zengin mi diye bakmadan, milletine, ırkına, dinine aldırmadan kardeşim sayabildiğimde, Ve yine yürürken karşıma bir kadın çıktığında; Güzel mi, çirkin mi, siyah mı, beyaz mı diye ayırmadan ona kız kardeşim diyebildiğimde anlarım ki sabah olmuş, aydınlık başlamıştır…”🙏
-
5 Altına 5 Elma
Kralın biri taht odasında otururken, pencereden sesler gelmiş; ”Güzel elmalarım vaaaaaar!” Bakmış, yaşlı birisi, at arabasında elma satıyor. Etrafında müşteriler. Kralın canı çekmiş ve baş vezirini çağırmış; -Al sana beş altın, koş bana elma al. Baş vezir, vezirlerden birisini çağırmış; -Al sana dört altın, koş elma al. Vezir saray görevlilerinden birisini çağırmış; -Al sana üç altın, koş elma al. Saray görevlisi muhafız komutanını çağırmış; -Al sana iki altın, koş elma al. Komutan nöbetçiyi çağırmış; -Al sana bir altın, koş elma al. Nöbetçi çıkmış yaşlı ihtiyarı yakasından tutmuş ve -Hey sen, ne bağırıyorsun? Burası han mı, yoksa saray mı? Defol buradan. Arabana da elmalara da el koyuyorum. Nöbetçi, muhafız komutanına dönmüş;…
-
Karınca
Osmanlı hanedanının kudretli padişahı Kanunî Sultan Süleyman, Topkapı Sarayı’nın bahçesinde zaman zaman gezintiye çıkardı. Ağaçları, çiçekleri çok sever, sarayın bahçesinde kuş sesleri arasında denizi seyre dalardı. Bir gün yine bahçede dolaşırken meyve ağaçlarından birkaç tanesinde çürüme emareleri fark etti. Dikkatli inceleyince ağaçların karıncaların istilasına uğradığını gördü. Aklına ağaçları ilaçlayıp karıncalardan kurtarmak geldi. Ancak karınca da can taşıyordu. Bunun vebali olacağını düşünerek hocası Ebussuud Efendi’ye danışmak istedi. Hocasını odasında bulamayınca edebi üslupla bir soru yazıp odasına bıraktı. Sanatkâr ruhlu bir hükümdar olan Sultan Süleyman, mahir bir kuyumcu olmasının yanı sıra Muhibbi mahlasıyla şiirler de yazardı. Onun ince bir üslupla yazdığı sualini Ebussuud Efendi odasına döndüğünde gördü ve tebessümle okudu. Sonra Kanunî’nin…
-
Gerçeğe Talip Olmak
Üç kişi giyotinle idama mahkûm olur. Bunlardan biri papaz, biri hâkim, biri de fizikçidir… İdam sehpasına ilk papaz çıkarılır. Başını giyotinin altına yerleştirir ve sorarlar: – Son sözün nedir? Der ki: – Ben Allah’a inanıyorum, O beni kurtaracaktır. Allah… Allah… Allah… Giyotini indirdiklerinde boynuna birkaç santim kala giyotin durur. Halk şaşırır ve hep bir ağızdan bağırır: – Onu serbest bırakın; Allah sözünü söylemiş ve onu korumuştur. Böylece papaz idam edilmekten kurtulur… Sıra hâkime gelir, ona da sorarlar: – Demek istediğin en son söz nedir? Der ki: – Ben papaz gibi Allah’a inanmıyorum. Ama adalete güveniyorum. Adalet… Adalet… Adalet… Giyotini indirirler, giyotin hâkimin de boynuna birkaç santim kala durur… Bunun üzerine…
-
Sans Souci
Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adaletli olmaları gerekir. –Pascal Bugün size bir şehirden ve bir şehrin nasıl da içinde yaşayan insanların enerjisini kültürünü yansıttığından bahsetmek istiyorum. Belki böylece bazı şehirlerin asırlardır güzelliğini nasıl koruyabildiğini ve zamanında çok güzel olan bazı şehirlerin içinde yaşayanlar ve yönetenlerce nasıl çirkinleştirilebildiğini gösterebilirim… Ülke Almanya, şehir; Brandenburg eyaletinin başkenti Potsdam. Potsdam Berlin’in 40 kilometre güneybatısında, Berlin’den Potsdam’a ulaşım yaklaşık 45 dakika sürüyormuş ve bir seyahat planladığınızda Berlin’den metro ile direkt Potsdam’a ulaşabilir, burada 2-3 saat süren günlük turlara katılıp Potsdam’ı rehber eşliğinde gezebilir ya da bisiklet kiralayıp kendiniz dolaşabilirmişsiniz. Gezginler, Potsdam’ın Havel nehri ve Glienicke Gölü kıyılarını kaplayan saraylar ve parklarıyla sanki cennetten bir köşe gibi…
-
Mevlânâ’nın Adalet Felsefesi
Giriş Bizim Mevlana olarak, Batı dünyasının Rumi lakabıyla bildiği evrensel düşünür, arif ve bilge, çok yönlülüğü içinde aynı zamanda yetkin bir hukukçu kimliğine sahiptir. Onun eserlerine günümüz sosyal bilimleri perspektifinden bakıldığında, çağdaş hukuk gündeminin birçok konusuna değinildiği görülmektedir. Bu bağlamda hukukun ulaşmak istediği amacı işaret eden “adalet” mefhumu, Mevlana düşüncesinde kilit önem taşıyan bir kavram olarak, çok çeşitli boyutları ile ele alınmıştır. Mevlana’nın önemi, adalet, insanlık onuruna saygı ve barış gibi evrensel değerleri, kadim medeniyetimiz perspektifinden en anlaşılır şekilde ve etkileyici bir üslupla insanlığa sunmuş olmasında yatmaktadır. Mevlana’nın ısrarla vurguladığı adalet kavramı, çağımızda hukuk devleti veya hukukun üstünlüğü terimleri ile ifade edilmektedir. Onun zulüm diyerek sakındırdığı fiillerin birçoğu ise insan…
-
Gerçek suçlu kim
Bundan 2500 sene önce Çin’de yaşayan Lao Tzu’nun ünü ve bilgeliği kralın dikkatini çekmiş. Bir gün Çin imparatoru Lao Tzu’ya yüksek mahkemenin başkanı olmasını söylemiş. Çünkü bu makama en uygun kişi o dönemde Lao Tzu imiş. Lao Tzu imparatora defalarca “Ben o makama uygun kişi değilim” demesine rağmen bir türlü imparatoru ikna edememiş. İmparatorun ısrarı üzerine Lao Tzu o makama atanmış. Lao Tzu “Kralım beni dinlemiyorsunuz ama sadece bir gün benim bu makama uygun bir insan olmadığımı anlamanız için yeterli. Çünkü sistem yanlış” demiş. “Alçak gönüllülük sebebi ile size gerçeği söylemiyordum. Ya ben var olurum yada sizin kanununuz, sizin hükümdarlığınız, sizin toplumunuz var olabilir. O nedenle bunu deneyelim”. Mahkemenin ilk…
-
İnsanlık öldü demesinler
Hz. Ömer (ra) ve bir grup arkadaşı sohbet ederlerken yanlarına 3 genç delikanlı yaklaşır. Baştaki genç Hz. Ömer’e bakarak; -“Yâ Ömer! Bu aramızda duran kişi bizim babamızı öldürdü, kendisinden davacıyız, gerekeni yap!” der. Hz. Ömer ortadaki delikanlıya dönerek ; -“Evlâdım! Hakkında söylenenler doğru mu?” diye sorar. Genç; -“Evet yâ Ömer! Doğru!” diye tasdik eder. Hz. Ömer devam eder: -“Peki, nasıl oldu? Anlat bakalım!” Genç anlatmaya başlar: –“Ben çok köklü ve zengin bir ailenin çocuğuyum. Atlarım, koyunlarım, develerim var. Bu hayvanlarımın içinde bir atım var ki, görenleri kendine hayran bırakır. Bakan dönüp bir daha bakar. Benim için de çok kıymetlidir. Lâkin bir gün yolum bu arkadaşların bulunduğu köye düştü. Atım da…
-
Mesnevî’de Adâlet ve Zulüm Kavramları
Bizim kültürümüzde insanın mevkii çok yücedir. Her şey insan için yaratılmıştır. O, eşref-i mahlûkâttır. Kâinatın gözbebeğidir. Yeryüzünde Allah”ın halîfesidir. Mevlânâ: “İnsan, değer bakımından “arş”tan da üstündür; insan düşünceye sığmayacak kadar yücedir.”i der. Mesnevî”de ifade edildiğine göre: “İnsan cevherdir, gökyüzü ise ona arazdır; her şey, parça-buçuktur, basamaktır; maksatsa insandır.”ii Bu kadar büyük meziyetlerle donatılan insanoğlunun sorumluluğu da ağır olacaktır şüphesiz. Nitekim göklerin, yerin ve dağların taşımaktan korkup kaçındığı “emanet”i insan yüklenmiştir. Peki nedir bu emanet diyeceksiniz? Bu emanet başta “âdil olmak”tır. Zulümden kaçınmaktır. İyiyi kötüden ayırabilmektir. Ve nihayet bu emânet sorumluluk duygusu taşımaktır. Sözlükler “adâlet”i; “doğrudan ayrılmama, hakka riâyet etme” şeklinde karşılar. “Âdâlet”in zıddı olan “zulüm” ise; haksızlık, eziyet, işin gereğini yapmama…