-
Yaşama Hakkı
Kadın köpeğe yemek ve su veriyordu. Gülümseyerek, “Köpekleri seviyorsunuz, ne kadar güzel dedim..” “Hayır dedi, hiç sevmem” afalladım kaldım… Devam etti; “Sevmem, ama bu onun ihtiyaçlarını karşılamayacağım anlamına gelmez. Bende fazla yemek var, onun karnı aç. Benim bahçemde su var, o susamış… Bunun sevmekle ne ilgisi var?” “Şaşırdım kaldım; kadın düpedüz köpeğin Yaşama Hakkı’ndan söz ediyordu…” “Diyelim ki, dedi bana” “Sokakta bir adama araba çarptı. Yardım mı edeceğim, yoksa bu adamı sevip sevmediğimi mi düşüneceğim? Elin adamını niye seveyim? Düşmanım da olsa yardım ederim…” “Haklıydı… Kadın bana sağlam bir ders verdi; Hayvan Hakları’nı, kendi sevgim gibi bireysel bir kavram üzerinden ele almamayı öğretti. Hayvanlar sırf dünyada yaşıyor olmakla, buranın tüm…
-
Diderot
Aydınlanma Çağı’nın en önemli kişilerinden birisi olarak kabul edilen ve Fransız Devrimi’ni hazırlayan düşünsel gelişmelerde inkâr edilemeyecek büyüklükle katkısı olan Diderot, bir ara büyük borç altına girmiş ve paraya ihtiyacı en üst düzeye çıkmışken 1765 yılında Rus İmparatoriçesi Büyük Catherine, sanat ve bilimin koruyucusu olarak, Diderot’nun kütüphanesini satın aldı ve hemen sonra o kütüphaneyi yine Diderot’ya bıraktı. Böylece Diderot’nun eline önemli bir miktar para geçmiş oldu. Catherine bununla da yetinmeyip 25 yıllık maaşını peşin vererek Diderot’yu kütüphanecisi olarak işe başlattı. Diderot, eline geçen bu büyük parayla öteden beri almayı düşünüp de alamadığı kırmızı pahalı bir sabahlık aldı. Sabahlık o kadar görkemliydi ki Diderot evdeki eşyaların ona uymadığını fark etti ve…
-
Deli
Ruh sinir hastalıklar hastahanesi penceresinden her gün dikkatle dışarıya bakan bir deli, bir şey görüp fazlasıyla heyecanlanırmış. Fakat bu heyecanın sebebini kimse anlamaz, yine krizi tuttu sanırlarmış. Bir gün delinin odasına yemek getiren hizmetli odada başka birinin olduğunu görünce öyle şaşırmış ki. -“Ben Baki oldum… Ben Baki oldum” – diyede bağırıyormuş üstelik. Her haliyle deli olduğunu anladığı adam yemek tabldotunu alıp hemen heyecanla yemeğe başlayınca, hizmetli koşup doktorlara haber vermiş… Tanımadıkları bu adamı apar topar tımarhanenin avlusunun dışına atıp, diğer deliyi aramaya başlamışlar. Avlunun az yakınında biryerde saçları sarıya boyanmış bir şekilde buldukları deli, -“Ben Salim oldum… Ben Salim oldum” diye bağırıyormuş. Deliyi alıp tımarhanedeki odasına götürmüşler. Fakat ertesi gün…
-
Yankı
Dağlık bir bölgede adam küçük oğluyla yürürken, oğlan ayağını taşa çarpar ve can acısıyla, “ahhhh” diye bağırır. Dağdan, “ahhhh” diye bir ses gelir ve bu sesi duyan çocuk hayret eder. Merakla, “Sen kimsin?” diye bağırır; ama aldığı tek yanıt, “Sen kimsin?” olur. Çocuk bu yanıta kızar ve, “Sen bir korkaksın!” diye bağırır. Dağdan aldığı yanıt, “Sen bir korkaksın!” dır. Babasına bakar ve “Baba ne oluyor?” diye sorar. “Oğlum dikkat et” diyen baba, vadiye doğru, “Sana hayranım!” diye bağırır. Ses, “Sana hayranım!” diye yanıtlar. Baba, “Sen harikasın!” diye yine bağırdığında, bu kez dağdan, “Sen harikasın!” yanıtı gelir. Çocuk şaşırmıştır, ama hala ne olduğunu anlayamamıştır. Baba oğluna durumu açıklar; “Oğlum. insanlar buna…
-
Yol’a ve Yol’un gücüne Dair – Lao Tzu: Tao Te Ching / Ursula K. Le Guin
Tao Te Ching’in hâlâ bu kadar etkileyici olmasının bir nedeni de güncelliği sanıyorum. Dünya her dönem benzer dertlerle cebelleşmiş sanki öyle bir his doğuruyor Lao Tzu öğretisi. Le Guin’in de kitapta, “kaç yüzyıl önce yazılmıştı bu kitap? Bu bölüm şimdiki zamanda yazılsaymış da olurmuş” gibi yorumlarına rastlıyoruz. Saraylar ihtişamla dolu tarlalar ayrık otlarıyla ambarlar hiçbir şeyle. Takıp takıştıran süslü insanlar, silah taşıyan, çok içip, çok yiyenler, çok şeyleri, çok paraları olanlar: Utanmaz hırsızlardır. Şüphesiz yol değildir onların yolu. “İçgörü” adlı metnin bir kısmından yaptığım alıntı ne kadar uzağımızda gerçekten. Le Guin’in kısaca yorumladığı gibi: “Kapitalizm de böyle işte!” Bir yanda açlıktan ölüm tehlikesi ile yaşayanlar, diğer yanda her yıl fazla…
-
Ahenk
Bir genç, çok ünlü bir hocada dövüş sporları dersleri almaktadır. Bir gün hocası antrenman yaparken onu izlemeye başlar ve diğer öğrencilerin, kendi öğrencisinin tekniğini mükemmelleştirmek için yaptığı her girişime müdahale ettiklerini fark eder. Hoca öğrencisinin öfkelendiğini hisseder ve onun yanına gidip omzuna dokunarak “Sorun ne” diye sorar. Genç öğrencisi de “Bilmiyorum” diye kısaca yanıtlar ve “Ne kadar uğraşsam da hareketleri düzgün yapamıyorum” der. Hoca da “Tekniğinde ustalaşmadan önce, buradaki ahengi anlaman lazım. Gel benimle, sana açıklayayım” der. Hoca ve öğrencisi binadan ayrılır ve bir derenin kıyısına gelene kadar ormanda biraz yürür. Hoca oradaki bankta sessizce birkaç dakika oturur ve sonra konuşmaya başlar: “Bak şu suya. İçindeki her bir taş parçasının…
-
Özgüven
Önemli bir savaş sırasında Japon bir komutan askerlerinin sayısının düşmanlarınkine kıyasla çok daha az olmasına rağmen saldırıya geçmeye karar verir. Ordusunun kazanacağına olan güveni tamdır. Ancak, askerleri zafer konusunda oldukça kaygılıdır. Komutan zekice bir plan yapar. Savaş alanına doğru ilerlerken, yol kenarındaki bir tapınakta durup hep birlikte dua ederler. Daha sonra komutan cebinden bozuk para çıkararak; “Şimdi yazı-tura atacağız. Eğer tura gelirse, biz kazanacağız, ama eğer yazı gelirse kaybedeceğiz, kaderimiz böylece ortaya çıkacak” der. Bozuk parayı havaya atar ve herkes sabırsızca paranın yere düşmesini bekler. Tura gelmiştir. Askerler çok sevinirler; kendilerine olan güvenlerini toplamışlardır. Bu coşkuyla düşmana saldırır ve savaşı kazanırlar. Bir süre sonra yüzbaşı komutanının yanına gelerek onun kehanetini…
-
Kity Genovese Sendromu
1964 yılında New York şehrinde, akşam üstü Kity Genovese isimli bir kadın çok da ıssız olmayan bir caddede cinayete kurban gider. Bu olayda ilginç olan şudur. Kadına saldıran şahıs dakikalarca tecavüz etmeye uğraşır, başaramayınca darp eder, öldürmeye çalışır. Kadını yaralı halde bırakır. Bir süre sonra tekrar gelir ve kadını öldürür. Bu acılı, korkunç süre bir saattir ve bir saat boyunca zavallı kadın çığlıklar atar yardım ister. Polis olay yerine gelir ancak resmi ihbar olaydan tam bir saat sonra yapıldığından geç gelmiştir, çevreyi inceler. Kadının öldürüldüğü bölgede olayı kimsenin duymaması imkansızdır. Çevre evleri incelediklerinde, olayı 37 mahalle sakininin gördüğünü hatta bir kısmının sonuna kadar pencereden izlediğini anlarlar. Ancak hiç biri, ne…
-
Mucize
Temmuz güneşinin ortalığı kasıp kavurduğu sıcak bir yaz günü daha bitmek üzereydi… Adam hızlı adımlarla Diyarbakır küçelerini* arşınlıyordu… Bir an önce hedefine varmak isteyen maratoncular gibi yüksek tempoda yürürken yorgun bedeni frene basmış, durup dinlenmek için gölgelik bir yerde bir taşın üzerine oturarak cebinden çıkardığı tütün tabakasından bir sigara sarıp derin bir nefes çektikten sonra gözlerini hafif yumarak düşünmeye başlamıştı… Neden acele ettiğini kendi bile bilmiyordu. Oysa gün boyu güneşin altında inşaatta sırtında çimento tuğla taşımış omuzları yara bere içindeydi. Ama sırtındaki yükün inşaattaki yükten daha ağır olduğunu biliyordu. Daha dün doktor son cevabını vermişti : – Eşinizin ameliyatı burada yüksek riskli olur ameliyat masasından kalkması çok düşük bir ihtimal.…
-
Aynılar Birbirini Çeker
“Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.” Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Bir gün bir bilge kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında. Hayli merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl olup da aileleriyle, ait olduğu yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir yabancıyı kendi kardeşlerine yeğlediklerini. Biri karga, biri leylek… O kadar farklıdır ki kuşlar ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine, öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle. Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki, birlikte koşar, birlikte uçar, birlikte yaşarlar beklenenlerin yanında tutunamayanlar. O zaman anlar ki sahip…