-
Deli
Ruh sinir hastalıklar hastahanesi penceresinden her gün dikkatle dışarıya bakan bir deli, bir şey görüp fazlasıyla heyecanlanırmış. Fakat bu heyecanın sebebini kimse anlamaz, yine krizi tuttu sanırlarmış. Bir gün delinin odasına yemek getiren hizmetli odada başka birinin olduğunu görünce öyle şaşırmış ki. -“Ben Baki oldum… Ben Baki oldum” – diyede bağırıyormuş üstelik. Her haliyle deli olduğunu anladığı adam yemek tabldotunu alıp hemen heyecanla yemeğe başlayınca, hizmetli koşup doktorlara haber vermiş… Tanımadıkları bu adamı apar topar tımarhanenin avlusunun dışına atıp, diğer deliyi aramaya başlamışlar. Avlunun az yakınında biryerde saçları sarıya boyanmış bir şekilde buldukları deli, -“Ben Salim oldum… Ben Salim oldum” diye bağırıyormuş. Deliyi alıp tımarhanedeki odasına götürmüşler. Fakat ertesi gün…
-
Yankı
Dağlık bir bölgede adam küçük oğluyla yürürken, oğlan ayağını taşa çarpar ve can acısıyla, “ahhhh” diye bağırır. Dağdan, “ahhhh” diye bir ses gelir ve bu sesi duyan çocuk hayret eder. Merakla, “Sen kimsin?” diye bağırır; ama aldığı tek yanıt, “Sen kimsin?” olur. Çocuk bu yanıta kızar ve, “Sen bir korkaksın!” diye bağırır. Dağdan aldığı yanıt, “Sen bir korkaksın!” dır. Babasına bakar ve “Baba ne oluyor?” diye sorar. “Oğlum dikkat et” diyen baba, vadiye doğru, “Sana hayranım!” diye bağırır. Ses, “Sana hayranım!” diye yanıtlar. Baba, “Sen harikasın!” diye yine bağırdığında, bu kez dağdan, “Sen harikasın!” yanıtı gelir. Çocuk şaşırmıştır, ama hala ne olduğunu anlayamamıştır. Baba oğluna durumu açıklar; “Oğlum. insanlar buna…
-
Kity Genovese Sendromu
1964 yılında New York şehrinde, akşam üstü Kity Genovese isimli bir kadın çok da ıssız olmayan bir caddede cinayete kurban gider. Bu olayda ilginç olan şudur. Kadına saldıran şahıs dakikalarca tecavüz etmeye uğraşır, başaramayınca darp eder, öldürmeye çalışır. Kadını yaralı halde bırakır. Bir süre sonra tekrar gelir ve kadını öldürür. Bu acılı, korkunç süre bir saattir ve bir saat boyunca zavallı kadın çığlıklar atar yardım ister. Polis olay yerine gelir ancak resmi ihbar olaydan tam bir saat sonra yapıldığından geç gelmiştir, çevreyi inceler. Kadının öldürüldüğü bölgede olayı kimsenin duymaması imkansızdır. Çevre evleri incelediklerinde, olayı 37 mahalle sakininin gördüğünü hatta bir kısmının sonuna kadar pencereden izlediğini anlarlar. Ancak hiç biri, ne…
-
Aynılar Birbirini Çeker
“Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.” Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Bir gün bir bilge kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında. Hayli merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl olup da aileleriyle, ait olduğu yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir yabancıyı kendi kardeşlerine yeğlediklerini. Biri karga, biri leylek… O kadar farklıdır ki kuşlar ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine, öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle. Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki, birlikte koşar, birlikte uçar, birlikte yaşarlar beklenenlerin yanında tutunamayanlar. O zaman anlar ki sahip…
-
Neme Lâzım be Sultanım!
Kanûnî Sultan Süleyman, en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin akıbetini hayâl eder, günün birinde “Osmanoğulları da inişe geçer çökmeye yüz tutar mı?” diye derin derin düşünmeye başlar… Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur âlim Yahyâ Efendi’ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hatla yazdığı mektubu keşfine inandığı Yahyâ Efendi’ye gönderir… “Sen ilahî sırlara vâkıfsın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı?” şeklinde mektubunu gönderir. Güzel bir hatla yazılmış mektubu okuyan Yahyâ Efendi’nin cevabı bir bakıma çok kısa, bir bakıma içinden çıkılmaz bir hâl alır: “Neme lâzım be Sultanım!” Topkapı Sarayı’nda bu cevabı…
-
Prens ve Öfkeli Adam
Bir zamanlar, Becharre kentinde zarif bir prens yaşardı, tüm tebaasının sevdiği ve saydığı. Ama bu prense karşı öfke dolu, dilini durmaksızın ona sövmek için kullanan çok yoksul bir adam vardı. Prens bunu bilir ve sabrederdi. Ama sonunda hatırına geldi ve bir kış gecesi, adamın kapısını prensin hizmetkarlarından biri çaldı, elinde bir çuval un, bir paket sabun ve bir şeker kamışı ile. Adamı bir sevinçtir aldı, armağanların prensin bir sus payı olduğunu sanmıştı çünkü. Ve mağrur bir şekilde piskoposa gidip prensin yaptığını anlattı ve ”Görüyor musun ki prens benim hatırıma ne kadar gereksiniyor? ”dedi. Ama piskopos ”Ah, ne denli akıllı bir prens bu ve sen ne denli az anlıyorsun? O simgelerle…
-
Kaybolan Tanrı
Hititler, Tanrılarını insan biçimli (antropomorfik), insani karakter, yönelim ve duygular barındıran insan dışı varlık olarak düşünmekteydiler. Bu yüzden karşılaştıkları sorunların sebebini öfkelenen bir tanrının ülkeyi/kenti/tapınağı terk etmesine bağlamaktaydılar. Buna göre bir tanrı canı isterse çekip gidebiliyordu. Ancak tanrının gitmesiyle ona bağlı olan doğa olayları da etkileniyordu. Tanrıda oluşan öfke ve kinin nedenini ise büyüsel kirlenmeye bağlamışlardır. Tanrının bu kirlilikten arındırılmaması halinde hastalık, salgın, kıtlık, kuraklık, ev içinde kan, lanet, gözyaşı gibi istenmeyen pek çok durumun ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır. Hatti kökenli “Kaybolan Tanrı Telipinu” mitosu, bu durumu özetleyen bir örnektir. [1] Mitos, ortalardan kaybolan, kaybolurken de bolluğu, bereketi, ülkede iyi olan her şeyi beraberinde götüren tanrının bulunup geri getirilmesi üzerine…
-
İnsanın Kendini arayışı 1
Bir Fars atasözü der ki: ”O ki, bilmiyor ama biliyor bilmediğini; çocuktur, onu eğitin/yetiştirin. O ki, bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini; cahildir, ondan uzakça durun. O ki, biliyor ama bilmiyor bildiğini; (belki) uykudadır, onu uyandırın. O ki, biliyor ama biliyor bildiğini; bilge kişidir, onu izleyin. ” Eski Yunan’da Delfi’deki Apollon tapınağının alınlığında altın harflerle ‘Gnothi seauton’ (Yunanca: γνῶθι σεαυτόν), Latince’de söylenişiyle ‘Nosce Te İpsum’, yani “Kendini Bil” yazıyor diye yıllardır aktarageldik. Eski Hint Veda’larından, Upanishad’lardan konuşurken sürekli ‘Kendini tanımadan Tanrı’nın tanınamayacağının erdeminden bahsedip, ustaların ‘kendini tanı’ bilgisine ulaştığını yazarken, ariflerden “men arefe nefsehu fekad arefe rabbehu yani ‘’Nefsini bilen rabbini bilir.’’ diye nakletmişizdir. Rig Veda’da (1500+ BCE) “Ekam sat, viprah bahudha…
-
Yaşlı İnsanlarla Uğraşmayın
Yaşlı kadın banka kartını bir bankacıya verdi ve ”500 $ çekmek istiyorum ” dedi. Veznedar ona: ”2,000 $ ‘dan az para çekmek için lütfen ATM’ yi kullan ” dedi. Yaşlı kadın nedenini bilmek istedi… Veznedar banka kartını iade etti ve ona, ”Kurallar böyle. Başka bir mesele yoksa lütfen ayrılın. Arkanızda bir sıra var.” Yaşlı kadın birkaç saniye sessiz kaldı, sonra kartı veznedara teslim etti ve ”Lütfen sahip olduğum tüm parayı çekmeme yardım edin ” dedi. Hesap bakiyesini kontrol ettiğinde veznedar çok şaşırdı. Başını salladı, eğildi ve saygı ile ona dedi ki: ′′ Özür dilerim hanımefendi, hesabınızda 35 milyon dolar var ve bankamızın şu anda bu kadar fazla nakit parası yok.…
-
Yaşamak
Hayat, deneme yapmaya izin vermeyen bir oyundur. Perde kapanmadan, oyun alkışsız bitmeden şarkı söylemelisiniz, gülmelisiniz, ağlamalısınız, dans etmelisiniz ve hayatının her anını yoğun bir şekilde yaşamalısınız. Gülümseyin! Ama o gülümsemenin arkasına saklanmayın. Bu ne olduğunuzu gösterir. Korkusuz… Gülümsemenin hayalini kuran insanlar var. Benim gibi. Gidin ve yaşayın! Deneyin! Hayat, yaşama girişiminde çıkagelir. Her şeyden önce sevin. Her şeyi ve herkesi sevin. Dünyanın pisliğine gözlerinizi kapamayın, açlığı görmezden gelmeyin. Başarısızlığı unutun gitsin, ama çok geçmeden bununla mücadele etmek için bir şeyler yapın ve kendinizi aciz hissetmeyin Araştırın! Herkeste ve her şeyde neyin iyi olduğunu bulmaya çalışın. Hayat ve insanlar…bunları yaşama nedeniniz yapın. Sizden farklı düşünen insanları anlayın, onları eleştirmeyin Arkanıza bakın,…