-
Thich Nhat Hanh 11 Ekim 1926-22 Ocak 2022
Zen rahibi, öğretmen, yazar, şair, insan hakları ve barış aktivisti. 11 Ekim 1926 yılında Vietnam’da Hue kentinde doğdu. 16 yaşında rahip ünvanını aldı. Nhat Hanh, her zaman kendi bildiğini yaptı. Ebeveynlerinin rızası dışında keşiş adayı oldu, modern konuları öğretmeyi reddeden Budist akademisini terk etti. Saigon Üniversitesi’nde bilim çalıştı, hümanist bir dergide editörlük yaptı ve bir komün kurdu. 1961-1963 yıllarında Kolombiya ve Princeton Üniversitelerinde karşılaştırmalı din dersleri verdikten sonra Vietnam’a dönerek savaş karşıtı aktivistlik yaptı ve savaştan zarar gören topluluklara yardım edebilmek adına hayatını riske attı. Taraf seçmeyi reddederek hem Kuzey hem de Güney Vietnam’ın düşmanı haline geldi. Komünü, Güney Vietnam birlikleri tarafından saldırıya uğradı, bizzat kendisine suikast girişimlerinde bulunuldu. 1967…
-
Bırakmak Özgürleştirir
Ölüm de hayatın bir parçası. Thich Nhat Hanh’ın yol göstericiliğinde, ölüm üzerine farklı bir açıdan düşünmeyi deneyelim: Bırakmak özgürleştirir Vox yazarı Eliza Barclay’in Thich Nhat Hanh’ın öğrencilerinden Phap Dung ile yaptığı röportajda, bilge keşişin ölüm ile ilgili öğretisine dair basit ve muhteşem doneler var: “Doğum, yaşlılık, hastalık ve ölüm var. Bunlarla nasıl baş edeceğiz? Ölüm, bırakmakla ilgilidir. Bedenimizi, duygularımızı, düşüncelerimizi, kimliğimizi bırakmak demektir. Ancak sorun şu ki, biz günbegün ölmemize izin vermiyoruz. Birbirimiz ve kendimiz hakkındaki düşüncelerimizi her gün peşimizde taşıyoruz. Bu bazen iyi bir şey olabilir ancak genellikle bizim büyümemizi engeller. Kendimizi markalaştırıp bir fikre hapsetmiş oluruz. Bırakma, salıverme pratiği bizi eşitliğe, özgürlüğe ve barışa götürebilir. Her gün yeniden…
-
Zen’in 6. ve Son Pir’i
Çinli genç bir adam olan Huineng (1) ilk gençlik yıllarında geçimini sağlamak için dolaşarak odun satardı. Bir hana odun teslim ettiği bir gün okuma yazma bilmemesine rağmen konuklardan birinin Elmas Sutranın Çince’ye çevirisi olan Jingangjing’i okuduğu ana denk geldi, dinlerken bir aydınlanma yaşadı. Bunun üzerine Budizm’i daha yakından tanımaya karar vererek, büyük usta Hongren’i (2) görebilmek için Kuzey Çin’e doğru 800 km’lik bir yolculuğa çıktı… Otuz gün süren bu yolculuğunun sonunda Zen(3) Budizmin beşinci büyük piri olan Hongren’inde yaşadığı manastırının bulunduğu Huang Mei Dağı’na ulaştı. Kendisine nereden ve ne amaçla geldiği sorulunca; Huineng, ‘güneyden geldiğini ve aradığının yalnızca Budalık olduğu’ cevabını verdi. Hongren ‘güneylilerin barbar olduklarını, bu nedenle Huineng’ın Budalığa…
-
Kısalt
Büyük bir japon bilgesi, çölde kumlar üzerinde oturmuş meditasyon halindedir… Adamın biri, ona yaklaşır ve şöyle der: – Beni öğrencin olarak kabul et. Bilge, parmağıyla kumlar üzerinde düz bir çizgi çeker ve şöyle der: – Kısalt! Adam, avuçlarıyla çizginin yarısını siler. Bilge der ki: – Git, bir sene sonra tekrar gel. Bir yıl geçer. bilge, yine bir çizgi çizer ve der ki: – Kısalt! Adam, bu kez çizginin yarısını avucu ve dirseğiyle kapatır. Bilge, gene kabul etmez ve der ki: – Git, gelecek sene gene gel. Gelecek yıl olur. bilge, tekrar kumların üzerine bir çizgi çeker ve adamdan onu kısaltmasını ister. Bu kez, adam der ki: – Bilmiyorum. ve Bilge’den…
-
İşaret
Zen hocasının köpeği, akşamları sahibiyle oynamayı sever. Köpek, sahibinin fırlattığı kemiği yakalamak için koşar, sonra geri gelir ve oyunun tekrarlanması için bekler. Hoca bir akşam en parlak öğrencisini davet eder. Budist öğretinin içindeki karşıtlıklar yüzünden öğrencinin kafası biraz karışmıştır. Hoca da ona “Kelimeler sadece birer kılavuzdur, onları hiçbir zaman gerçeğin kendisi gibi görme. Bak, bunu sana göstereyim” der. Hoca köpeğine seslenir ve “Koş bana Ay’ı getir” der ve parmağıyla gökyüzündeki Ay’ı gösterir. Sonra da öğrencisine döner ve “Köpek nereye bakıyor” diye sorar. Öğrencisi de “Parmağınıza bakıyor” diye yanıt verir. Hoca da buna karşılık şöyle der: “Doğru. İşte sen de bu köpek gibi olma. Ay’ı işaret eden parmağımla, Ay’ın kendisini karıştırma.…
-
Zen Zihni
Genç bir mürid, zazen öğrenmek için ustasına yalvarır. Ustası ona her gün meditasyona oturmasını ve her günün sonunda meditasyonda neler olduğunu, neler yaşadığını bir kağıda not almasını ve kendisine getirmesini söyler. Ertesi günün ilk ışığında mürid zazene oturur ve tam 1 saat boyunca meditasyonunu yapar. Gözlerini açtıktan sonra heyecanla tüm olan biteni, hissettiklerini, olağanüstü anlatımıyla kağıda döker ve gün batmadan ustasına yetiştirir. Usta, oturduğu yerden hiç kalkmadan kağıdı alır, okur ve buruşturup yere fırlatır, tek kelime de etmez… Mürid, başarısız olduğunu hisseder ve o da, tek kelime etmeden odadan ayrılır. Ertesi gün yine günün ilk ışığında mürid kalkar, meditasyona oturur, bu kez dün yaşadığı ve ne olduğunu hala anlamadığı o…
-
Zen Zihni Başlangıç Zihnidir
Zen’in kökleri Hint Budizmine kadar geri götürülür. Adını Sanskrit dilinde meditasyon anlamına gelen “Dhyana” teriminden alır. Zen okulunun en önemli tezi, Sakyamuni Buddha’nın öğretisinin sözle anlatılamayacağıdır. Efsaneye göre Buddha, bir gün elinde bir çiçekle onun vaazını bekleyen öğrencilerinin önünde konuşmadan oturur. Öğrencileri arasından sadece Kasyapa Buddha’nın mesajını anlar ve gülümser. Böylelikle Dhyana (Zen) Kasyapa’ya aktarılmıştır. Geleneksel kaynaklara göre Çin Zen’i milattan sonra yaklaşık 500 yıllarında Bodhidharma adlı Hint Budist keşiş tarafından kurulmuştur. 6. yüzyılda Kasyapa’nın 28. kuşaktan öğrencisi yaklaşık 440-528 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen Bodhidharma Sanskrit: बोधिधर्म, Çince Damo, Japonca:Daruma, Zen Budizmin ilk piri olarak kabul edilir; bu nedenle geleneksel olarak Zen’in tarihi Bodhidharma’nın Çin’e geldiği 520 yılından başlatılır.…
-
Yüce Bilgeliğin Temel Kuralı
Adamın biri İkkyu ustaya sormuş; – Usta, bana en yüce bilgeliğin temel kurallarından birkaçını yazar mısınız? İkkyu fırça ve kâğıda sarıldığı gibi yazıvermiş: “Dikkat” – “Hepsi bu mu” diye sormuş adam. Bunun üzerine İkkyu “Dikkat, Dikkat” yazmış. – “Ama”, demiş adam oldukça sinirli, “Eklediğin şeyde gerçekten çok derin, anlamlı bir şey görmüyorum.” Bunun üzerine İkkyu fırçayı alıp; “Dikkat, Dikkat, Dikkat” yazmış. Öfkeyle sormuş adam: – “Ne anlama geliyor ki bu ‘Dikkat’ sözcüğü Tanrı aşkına?” Bunun üzerine İkkyu usulca yanıtlamış: – “Dikkat, dikkat demektir. Çok bile söyledim.”
-
Hiç
Anlatılanlara göre bir gün Mevlânâ, Şems-i Tebrizî’yi evine davet eder. Şems, Celalettin Rumi’nin evine gider ve ev sahibinin ikramını gördükten sonra ona sorar:– Benim için şarap hazırladın mı?Mevlânâ hayret içerisinde sorar:– Meğer sen şarap içiyorsun, öyle mi?Şems cevap verir:– Evet.Mevlânâ:– Bunu bilmiyordum.– Mademki öğrendin bana şarap ikram et.– Bu gece vakti şarabı nereden bulabilirim?– Hizmetçilerinden birine söyle gidip alsın.– Bu iş yüzünden Tanrı’nın karşısında şeref ve haysiyetim beş paralık olur.– O zaman, git kendin al.– Bu şehirde beni herkes tanır. Ecnebi mahallesine gidip nasıl şarap alabilirim ki?– Eğer bana saygın varsa benim rahatım için bunu yapmalısın. Çünkü ben geceleri şarapsız ne yemek yiyebilir, ne konuşabilir, ne de uyuyabilirim.Mevlânâ, Şems’e olan…
-
Satori
‘’… Bu başka düzeydeki bambaşka şey ise ‘’satori’’dir. Bu bildiğimiz tanıdığımız sezgiye benzemeyen bir sezgidir. …Psikoloji açısından ele alınırsa satori kişiliğin sınırlarının ötesindedir, mantık bilimi açısından evet-hayır ın karışımıdır. Metafiziğe göre ise, sezgiyle kavramadır, öyle ki burada olmuş olanla olacak olan bir olmuştur.(1) Zen ile öteki öğretiler arasındaki en büyük fark Zen’in günlük yaşamdan hiçbir zaman kopmamasıdır….. İşte tam bu noktada Zen’in yalnız okçulukla değil, kılıç yolu, çiçek düzenleme (ikebana) çay töreni, dans ve öteki sanatlarla ilişkisini yakalıyoruz. …..İnsan düşünen bir yaratık ama yaratıcı gücünün doruğuna hesaplamadığı ve düşünmediği zamanlar çıkabilmiştir. (2) İçimizdeki çocuk saflığına yeniden kavuşabilmemiz için uzun yıllar süren bir çalışmayla kendi kendimizi bırakabilmeyi öğrenmeliyiz. Bu duruma ulaşıldığında…