
Gerçek
Hz. Mevlana’nın bir sözü var : ” Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Bugün hayat veren su yarın sizi boğabilir…“
Bu sözü okuduğumda, ne var ki bunda? Bu zaten suyun özelliği değil mi? diye düşündüğümü hatırlıyorum.
Sonra iki dilenci hakkında bir hikaye duydum…
Bir gün bir kilisenin kapısında iki dilenci peydah olur.
Biri temiz pak nur yüzlü, diğeri pasaklı, karanlık suratlı, insanların yüzüne bakmaktan kaçındıkları cinsten…
Temiz, pak olanın önünde bir yazı; “Ben yoksul bir Hristiyanım, lütfen yardım edin.” Karanlık suratlı olanın da önünde bir yazı var; “Bütün varlığını kumarda ve zinada kaybetmiş bir Yahudiyim. Paraya ihtiyacım var.”
Pazar ayininden çıkanların hepsi, öfkeyle Yahudi dilencinin önünden geçip, nur yüzlü Hristiyan dilenciye sadaka veriyorlar… Haftalarca böyle sürüp gidiyor bu iş…
Sonunda papaz Yahudi dilenciye acıyor, yanına yaklaşıp diyor ki;
“Bak, haftalardır avuç açıyorsun burada, tek kuruş sadaka toplayabilmiş değilsin. Seni gören hiddetleniyor, parayı diğer dilenciye veriyor. Şu önündeki yazıyı kaldırsan, Yahudi olduğunu söylemesen, kumarı ve zinayı falan işe karıştırmasan, üç beş de sen kazanırsın, karnın doyar.”
Yahudi dilenci gülümsüyor, diğer dilenciye dönüp şöyle diyor; “İşittin mi Salomon? Papaz bize ticaret öğretiyor”…
Yani, ilk bakışta bize taban tabana zıt gelen seçenekler arasında, hayal bile edemediğiniz bağlar olabilir…
Mevlânâ ne kadar da haklıymış. Gerçekten de hiçbir şey kesinlikle göründüğü gibi değil.
Bir olayın tanımını belirleyen yegane şey, bakış açısıdır.
Morpheus’un Neo’ya söylediği gibi; ‘Eğer gerçek denen şeyin sadece hissedebildiklerin olduğuna inanıyorsan bu durumda gerçek, koklayabildiğin, tadabildiğin, işitebildiğin ve görebildiğin, yani basitçe beynine iletilen elektriksel sinyallerden başka bir şey değildir.

